İstanbul

Büyük Ada Gezilecek Yerler

Büyük Ada- İstanbul

Prens Adaları (Prince’s Island’s)

İstanbul Marmara Denizi açıklarındaki dokuz adaya; Büyük Ada, Heybeli Ada, Burgaz Ada, Sedef Adası, Kınalı Ada, Sivri Ada, Yassı Ada, Kaşık Adası ve Tavşan Adası’na topluca Prens Adaları adı verilmektedir.

Bizans İmparatorluğu döneminde saray mensuplarının sürgün yeri olarak kullanıldığı için Prens Adaları adını almıştır. 17 Nisan 1453 yılında Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki Osmanlı donanması tarafından fethedilmiştir.

Adalar, geçmişten günümüze tarihte birçok isimle anılmıştır. Antik dönemde adalara “Demonisi” yani Cin Adaları denilmiştir. Yunan filozofları tarafından: Çamlı Adalar, Papaz Adaları, Keşiş Adaları, Marmara Adaları ve Halk Adaları gibi isimlerle adlandırılmıştır.

Şimdiki gezimiz, bu adaların en büyüğü ve merkezi olan Büyük Ada’ya olacak…

Büyük Ada

Ada’nın yüzölçümü 5,4 kilometre karedir. Büyük Ada, geçmişten günümüze tarihte birçok isimle anılmıştır.  Büyük Ada’nın Bizans dönemindeki ismi Yunanca ’da “büyük” anlamına gelen Prinkipo’dur. Nüfusu, 2000 yılı itibariyle Sedef Adası da dâhil olmak üzere 7.335 kişidir.

Büyük Ada

Dik yokuşların fazla olduğu Büyük Ada’nın iki önemli tepesi; kuzey tarafta Hristos (İsa) Tepesi (164 m.) ve güney tarafta Yüce Tepe’dir (Aya Yorgi: 202 m.) Adanın batı cephesinde 500 m. genişliğindeki Dil Burnu uzanır. Dil Burnu’nun kuzeyinde Nizam Koyu, güneyindeyse Yörükali Plajı bulunur.

Büyük Ada Yolculuğum

Sabahın erken saatinde bizi Büyük Ada’ya götürecek olan vapura binmek üzere yola koyuluyoruz. Bostancı deniz otobüslerinin yanındaki yerden Büyük Ada’ya gidecek vapura biniyoruz. Vapur, diğer adaları hiç dolaşmadan dosdoğru Büyük Ada’ya gidiyor.

Büyük Ada- Liman

Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra Büyük Ada’ya varıyoruz. Sıcak bir pazar günü ve ada henüz sakin sayılır. Belirlediğimiz ilk istikamet Büyük Ada’nın en yüksek tepesi olan Yüce Tepe (Aya Yorgi).  Ne taraftan gideceğimizi tam olarak bilmediğimiz için yolu birisine soruyoruz, “ Aya Yorgi ne tarafta?” diye… Yolu gösterip bize, faytonları takip etmemizi söylüyorlar.

Çiçekler arasında büyük bahçeli harika yapıların ve villaların önünden geçiyoruz. Ben tüm bu güzellikleri fotoğraf makinemle çekebilmek için sık sık fotoğraf molası veriyorum. Faytonları takip ederek bir süre yürüyoruz. Şehir merkezinde sabah saatleri ve pazar günü olmasına rağmen insanlar var. Bir süre sonra çam ağaçlarının olduğu bir yola giriyorsunuz, sessizlik ve huzur burada size eşlik ediyor. Bu saatlerde etrafımızda kimse yok…

 

Güneşin sıcak buğusuyla harmanlanmış, çamlardan gelen taze havayı içimize çekiyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Çamlı yol bitip de Lunapark’ın olduğu yol ayrımına geldiğinizde şaşırmayın. Aya Yorgi’ye ulaşmak için Lunapark’ın oradan düz ileri devam edin. Zaten faytonlar da sizi en fazla Lunapark Restaurant’ın önüne kadar getiriyorlar. Aya Yorgi’ye ulaşmak için o yokuşu tırmanmayı göze almanız gerekir.

 

Ama size tavsiyem yokuşu çıkmadan önce yanınıza su vs. gibi içecekler almanız. Kiliseye ulaşmak için Arnavut kaldırımlı bir yolu çıkıyorsunuz. Pazar günü ve o saatlerde biz yokuşu tırmanırken, yanımızda kimsecikler yoktu.

23 Nisan zamanından kalma ipler, bir ara ayağıma dolanıyor. Bildiğim için “bu da nesi?” demiyor ve yoluma devam ediyorum. Yokuşun kenarındaki bazı ağaçların üzerinde peçetelere yazılmış dilekler ve kumaş parçaları göze çarpıyor. Çalıya tutuşturulmuş bir dileği üzerinden okumak istedim ancak, Yunanca olduğu için okuyamadım. Yukarı tırmanırken bazen güzel deniz manzarasıyla karşılaşıyor ve manzarayı izlerken, ara ara soluklanmış da oluyorsunuz.

 

Uzun bir tırmanıştan sonra kilise karşımıza çıkıyor. Biz gelmişken, pazar ayinini de izlemeyi düşünüyorduk, ancak oradaki genç görevliden ayinin 06.30’ da başladığını ve 09.00 civarında bittiğini öğreniyoruz. Kilise, ziyarete açık ancak kilisede fotoğraf çekmek yasak…

Kilisenin yanında güzel bir manzara var. Oradaki bankta oturup, manzaranın ve tepeye ulaşmanızın zaferinin tadını çıkarabilirsiniz.

 

Bu tırmanış sizi acıktırdıysa kilisenin hemen yanında bulunan cafe- restaurantda deniz manzarası eşliğinde bir şeyler yiyebilir ve içebilirsiniz.

Kiliseyi gezip aşağı doğru inmeye başladığımızda saat 12.00’ye geliyordu ve yokuşu tırmanan birçok kişiyle karşılaştık. Adanın merkezine doğru yürüdükçe, adanın bir anda ne kadar kalabalıklaşmış olduğunu gördük ve işte o zaman erken gelerek, yukarı tırmanmakla ne kadar doğru bir şey yapmış olduğumuzu anladık. Adanın merkezinde faytonların kalkma yerinde uzayıp giden kuyruğu gördüğümde çok şaşırdım. İnsanlar o sıcakta, faytona binebilmek için güneşin altında uzun kuyruklar oluşturmuş, bekliyorlardı… Ada bir anda o kadar kalabalıklaşmıştı ki, kendimi bir bayram günü İstiklal Caddesi’nde yürüyor gibi hissettim.

Adada faytonla tur yapmak isterseniz fiyatları şöyle:

Küçük tur: 50 TL

Büyük tur: 60 TL

Adada diğer bir alternatifse bisiklet kiralamak ve adayı bisikletle turlamak…

Bisikletin saati: 5 TL

Günlük ise: 15 TL.

Güzel villaları görmek, deniz havası almak, yazlık bir yerdeymişsiniz gibi hissetmek ve İstanbul’dan kısa süreliğine uzaklaşmak için adalar; İstanbul’a yakın, güzel bir alternatif…

 

Büyük Ada Vapur İskelesi

Osmanlı Neo – Klasik akımın Büyük Ada’daki temsilcisidir. 1914 yılında yapılan iskelenin Mimarı Mihran Azaryan’dır. Çinileri Kütahyalı Mehmed Emin Efendi tarafından yapılmıştır.

Büyük Ada’daki ibadet yerleri

Hamidiye Cami

II. Abdülhamid tarafından yaptırılmış olup, 1895 tarihinde ibadete açılmıştır. Son cemaat yerinin tavan göbeğinde, iki yanında hilal motifi yer alan sekiz köşeli bir yıldız bulunur. Duvarlar ve pencere içleri mavi, lacivert ve sarı kalem işiyle bezenmiştir. Kubbe göbeği, siyah zemin üzerine altın yaldızla yazılmış İhlas suresi ile tezyin edilmiştir. İç yüzey, renkli kalem işiyle nakışlıdır. Kubbe kemerinde, dokuz adet hat levhası dizilidir. Çini kemerli, içi dairesel ve çini kuşak süslemeli mihrabın iki yanında pirinç şamdanlar ve ahşap dolaplı, pirinç sarkaçlı, Romen rakamlı bir saat görülür.

Panayia Kilisesi

Arabacılar Meydanı ve Çarşı Caddesi’ne açılan kapıları bulunan Panayia (Meryem Ana) Kilisesi, Büyük Adalılar tarafından, avlu kapısının konumu nedeniyle “Arabacılar Kilisesi” olarak da bilinir. Panayia; Meryem Ana’nın Ortodokslarca kullanılan ismidir. 19. yüzyıldan kalan bu kilisenin çan kulesi, bir soğan kubbeyle son bulur.

Ayios Demetrios Kilisesi

Adaların, Metropolitik Katedrali olan ve Büyük Ada’nın “koruyucu azizi” Ayios Demetrios’a adanan kilise, 7 Mayıs 1856 tarihinde ibadete açılmıştır. Kiremit örtülü kâgir yapının mimarı Fistiki (Fistikos) Kalfa’dır. Avlusunda soğan kubbeli ahşap çan kulesi yükselen Ayios Demetrios, “baziliki” (çatılı ve kubbesiz kilise) tarzında inşa edilmiştir. Merkez kapının önündeki revakın üstünde Ayios Demetrios ‘un mermer kabartmalı tasviri görülür. Tasvirin iki yanında, işlemeli fenerler vardır.

İç mimarisi Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ndeki Ayios Yeorgios Kilisesi’ni andıran kilisenin orta “nef’i kiliseye adını veren azize, iki yan “nef’ Ayios Pandeleimon ve Profiti İlias’a (İlyas Peygamber) adanmıştır.

Hased Le Avraam Sinagogu

Büyük Ada’nın ilk ve tek sinagogu olan Hesed Le Avraam, II. Abdülhamid döneminde adadaki Yahudi vatandaşlar için inşa edilmiştir. Gerekli arsayı, Avram Fresko Efendi bağışlamıştır ve bu nedenle de sinagoga Hesed Le Avraam (Avram’ın iyiliği) adı verilmiştir. Sinagog, 30 Mart 1904 tarihinde hizmete girmiştir.

Ayios Nikolaos Manastırı

Büyük Ada’nın doğu sahilinde yer alır. Manastır kilisesinin; 1182 yılında İmparator Andronicus Comnenus’ a karşı ayaklanan Latinler tarafından yakılan, ayrıca 14. ve 15. yüzyıllarda korsan talanına uğrayan, 16. yüzyılda yangın ve deprem geçiren Karya’nın merkezinde bulunduğu varsayılır.

1509 depreminin (Küçük Kıyamet) ada toprağında oluşturduğu çatlaklar, 14. yüzyıl eseri olan manastırın ağır duvarlarının, zemine belirgin oranda gömülmesine neden olmuştur. Bu nedenle külliye Büyük Ada’da yaşayanlar arasında “Batık Manastır” olarak da bilinir.

Surp Astvazazin Verapohum Ermeni Kilisesi

Kilisenin kutsama ve açılış tarihi, 15 Ağustos 1858’dir. Bu tarih özellikle, Meryem Ana’nın “Göğe Yükseliş Yortusu”na denk getirilmiştir. Kemerli tavanı, sütunlarla desteklenen kilisenin açık renk boyalı ibadet salonunda, Andon Ağa Apelyan’ın anısını yaşatan mermer bir plaket bulunur. Apelyan, vasiyeti üzerine kilisenin içine gömülmüştür. Sütun kabartmalı ön cephede yer alan giriş kapısının üzerinde, dairesel bir gül pencere görülür. Çan kulesiyse, 1895 tarihlidir.

Büyük Ada Rum Yetimhanesi

İsa Tepesi’nde, 1898 yılında Kont Moris Bostari başkanlığındaki bir Fransız şirketi tarafından inşa edilmiştir. Fransız şirketi bu binayı otel olarak inşa etmiş fakat hükümetten ruhsat alamayınca satılığa çıkartmıştır. Bunu fırsat bilen, o zamanın patriği III. Yoakim gayet zengin bir bayan olan Eleni Zarifi’yi ikna edip, binayı Fransız şirketinden satın almıştır. Bayan Zarifi bu binayı bir yetimhanenin ihtiyaçlarına göre tanzim edip, yangın tehlikesine karşı da mermer merdivenli bir kule yaptırmıştır.

Büyük Ada Aya Triada Kilisesi

Tavan göbeğindeki çok dallı pirinç avize, kilisenin kuruluşundan beri vardır. Karşılıklı iki sıra halinde yer alan altışar sütun üzerinde, madalyon içinde on iki havarinin tasvirleri görülür. Kilisenin, on iki sütunla simgelenen havarilerin gücüyle ayakta durduğuna inanılır. Tavan göbeği (yine madalyon içinde) İsa figürüyle tezyin edilmiştir. Tasvir, Büyük Ada’nın Ortodoks kiliseleri içinde en büyüğüdür. Altın yaldız kaplı ahşap oyma haç ve üzerindeki İsa yontusu, 18. yüzyıl eseridir. Gül ve kuş motifleriyle bezeli, altın yaldız kaplı “altar” (ana sunak) kapılarının üstünde, İsa’nın simgesi olan güneş tasviri yer alır; tasvirin göbeğinde (gözyaşı damlası şeklindeki madalyon içinde) İsa görülür.

Hristos Manastırı (İsa Tepesi)

Büyük Ada’nın en yüksek ikinci tepesinin üzerinde bulunan Hristos Manastırı’nın yerinde aynı adı taşıyan bir Bizans manastırı bulunduğu görüşü (bilimsel kanıt yokluğuna karşın) yaygındır. Kadıyoran Yokuşu ya da Lunapark Meydanı yoluyla ulaşılan İsa Tepesi’nde yer alan Hristos Manastırı’nın Bizans’taki varlığı, Mikail 1 Comnenus döneminin 1158 tarihli bir kaydına dayandırılır.

Kilisenin içindeki dokuz mezarlık ve bir kuyu ilgi çekici olup ayrıca kilisede 1824-1826 yılları arasında Ortodoks dünyasının liderliğini yapan Patrik Hrisantos`un da mezarı bulunmaktadır.

Hristos Manastırı 6 Ağustos’ta ziyaretçi akınına uğramaktadır. Çünkü o gün Hristos Manastırı’nın yortu günüdür.

Aya Yorgi Kilisesi

Büyük Ada’nın en yüksek tepesinde, halk arasında Aya Yorgi adıyla bilinen, “Agios Georgios” Rum Ortodoks Manastırı bulunmaktadır. Bu manastır, adını M.S. III. asırda, Hristiyan inancından dolayı putperestler tarafından şehit edilen ve bugün mezarı Filistin’ de bulunan, Roma ordusunda bir subay olan, Kapadokyalı Aziz Georgios’tan almaktadır.

Aya Yorgi Kilisesi- Büyük Ada

Patrikhane kayıtlarına göre Aya Yorgi Manastırı 1751’de inşa edilmiştir. Tepede çan kulesinin arkasındaki kilise ise Aya Yorgi Kilisesi’dir ve 1905 yılında inşa edilmiş, 1909 yılında kullanılmaya başlamıştır. Bu kilise Ortodoks kilisesinin otoritesi sayılan başpiskoposluğun Türkiye’de kabul ettiği tek kilise olma özelliğini taşımaktadır. Ayrıca bu kilise, Hristiyanların iki haç noktasından biri (diğeri Meryem Ana) olarak kabul edilmektedir. Kilise her gün ziyarete açıktır fakat özellikle yılın iki günü ( 23 Nisan ve 24 Eylül ) ziyaretçi akınına uğramaktadır.

Aya Yorgi Kilisesi, efsaneleri ve hikâyeleriyle de oldukça meşhurdur. Kiliseyi böylesine önemli bir ziyaret merkezi haline getiren büyük bir efsane vardır: “Her kim ıstırap yokuşundan çıplak ayakla yürüyüp, Aya Yorgi’ye ulaşırsa ve bir şeyi Tanrı’dan tüm yüreğiyle isterse dileği er ya da geç gerçekleşecektir…”

Efsaneye göre: Bizans döneminde yapılmış olan Aya Yorgi Kilisesi 4. Haçlı Seferi sırasında yağma edilmiş ve yakılıp yıkılmıştır. Bu dönemin kilisenin papazları, Haçlıların eline geçmemesi için Aya Yorgi ikonasını, adak çıngıraklarını ve kutsal cisimleri toprağa gömmüşler, yağmurdan korumak için de kutsal masayı üzerine kapatmışlardır ve böylece adadaki büyük efsane başlamıştır. Bu olaydan yaklaşık altı yüzyıl sonra Aziz Aya Yorgi, adada yaşayan bir çobanın rüyasına girmiş ve çobana kiliseye çıkan yokuşu tırmanmasını, çan sesi duyduğu yerde durup, orayı kazmasını söylemiş. Önceleri rüyayı önemsemeyen çoban, üç gece üst üste aynı rüyayı görünce rüyada kendisine söylenileni yapmaya karar vermiş ve Aya Yorgi’ye doğru çıkmaya başlamış. Çoban, büyük ihtimalle fakir olduğu için ayakkabısız olarak yani çıplak ayakla ve hiç konuşmadan, kiliseye tek başına çıkmış. Kiliseye yaklaştığı yerlerde rüyasında gördüğü gibi çan çalmış ve çoban durup o yerleri kazıp, gömülü olan cisimleri bulmuş. Üstelik bulduğu tüm kutsal cisimler, ilk günkü kadar yeniymiş…

Söz konusu Aya Yorgi ikonası ve diğer kutsal eşyalar Aya Yorgi Kilisesi’nde sergilenmektedir. Bu efsaneye inanışlar günümüzde hala devam etmektedir. Bu yüzden kiliseye çıkan yol; çalılara bağlanmış ipler, üst üste konmuş taşlar ve tırmanırken yolda açılmış makara makara iplerle doludur. Ayrıca en yaygın inanış, bu yolu hiç konuşmadan çıplak ayakla çıkan kişinin dileğinin gerçekleşeceğidir. Yolu bu şekilde çıkan kişi, kilisede dileğini dileyip kiliseden anahtar, çan gibi bir obje alarak döner ve inanışa göre eğer bu kişinin dileği gerçekleşirse aldığı şeyi geri kiliseye götürür.

Bir diğer inanış ise; yol boyunca bir makara açarak çıkan, tepeye kadar ipi koparmadan ulaştıran kişinin kısmetinin açılacağıdır. Kiliseye varıldığında ise Aya Yorgi’de yakılan her mumun inancı simgelediğine, ateşle birleşen mumun ruhları aydınlattığına ve mumdan çıkan dumanın ise insan ruhundaki karanlıkları yok ettiğine inanılmaktadır.

Figen Karaaslan Seyyahça © Temmuz 2011

Kendim için modern bir Seyyah Kadın gezgin diyebilirim. Yaşamın, bir yol ve yolculuk olduğuna inanıyorum. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğüm için seviyorum. Bu sebeple de, fırsat buldukça, bir seyyah gibi geziyorum ve yolculuk yapıyorum. Yaşamın, paylaştıkça zenginleştiğine ve anlamlandığına inandığım için de; gördüklerimi ve yaşadıklarımı Seyyahça’da yazarak, paylaşıyorum. Yaşam yolunda yolculuk ederken; 2014 yılında, Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli bir kitap yazdım ve yayınlattım. Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Yakın Doğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunuyum. 10 yıldan fazla reklam-metin yazarlığı, editörlük ve içerik editörlüğü yaptığım profesyonel meslek hayatıma; editörlük, kurumsal iletişim ve dijital pazarlama ile devam ediyorum.

4 Yorum

şulenur için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.