Edebiyat ve Sanat

Evliya Çelebi ve Seyahatname

Türk tarihinin ilk önemli seyyahıdır, Evliya Çelebi. Yayınlamış olduğu Seyahatname adlı eser de Türk ve Dünya tarihi açısından önemli bir eser, önemli bir kaynaktır. Seyyahça olarak; seyyahlara önderlik etmiş olan Evliya Çelebi ve Seyahatnamesi hakkında yazdım. Evliya Çelebi ve Seyahatname isimli eserini size tanıtmak istedim.

Evliya Çelebi

25 Mart 1611’de İstanbul Unkapanı’nda dünyaya geldi. Evliya Çelebi, 1611-1682 yılları arasında yaşamış, medrese eğitimi görmüş,
memurluk ve askerlik gibi çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur.

evliya_celebi1

Devlet görevleri sırasında gezip gördüklerini kaleme almıştır. Bu geziler, zaman zaman kesintiye uğrasa da kırk yılı aşmıştır. Gezdiği yerlerden derlediği bilgileri ve gözlemlerini on ciltlik Seyahatnamesinde toplamıştır. Bu eserinde sade bir dil kullanmıştır.  Bu eser, tarih, toplum bilim, coğrafya ve folklar acısından oldukça önemlidir.

Onun, Seyahatname gibi bir eseri kaleme almış olmasında birkaç önemli etken öne çıkar. Evliya Çelebi küçük yaştan itibaren kendisini imkanları bol, geniş bir çevrenin içinde bulmuştur. Ayrıca birçok insanla tanışmasının ve pek çok olaya şahit olmasının da etkisi büyüktür. Çelebi ömrünün otuz yılını İstanbul’da, geri kalanını seyahatlerde geçirmiştir. Bu gezilerin çoğu vezirlerin ve paşaların himayesinde olduğu için yarı resmi hüviyettedir.

Bu imkânlar ona, herhangi bir gezginden farklı imkân ve görgüler kazandırmış, çok geniş bir sahada dolaşmasını sağlamıştır.

Evliya Çelebi’nin Seyahatlere Çıkmasının Sebebi

Evliya Çelebi ve Seyahatleri

Kendi anlattıklarına göre Evliya Çelebi, 1630 Muharre-mi’nin Aşure Gecesi, Ahî Çelebi Camii’inde cemaat arasında Hz. Peygamber’i görür ve heyecanlanarak “Şefaat ya Resu-lallah!” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulallah!” der. Hz Pey­gamber de onu hem şefaat hem de seyahatle müjdeler. Bu arada cemaat arasında bulunan Sa’d Ebu Vakkas seyahat­lerinde gördüğü yerleri yazmasını ister ve şöyle der:

“Yürü! Ok ve yayla gaza eyle. Sana müjde olsun. Bu mecliste ne kadar ruhla görüşüp ellerini öptünse hepsini ziya­ret etmek nasip olacak. Dünya seyyahı ve insanların meşhu­ru olacaksın. Ama gezip tozduğun memleketleri, kaleleri, şe­hirleri, acayip ve garip eserleri, her diyarda yapılan güzel şey­leri, yiyecek ve içeceklerini yazıp güzel bir eser meydana ge­tir ve benim silahımla iş görüp dünya ve ahirette manevi oğ­lum ol. Tuz ekmek hakkını gözle. İyi dost ol. Kötülerle arkadaş olma…”

Bunun üzerine önce İstanbul’u, daha sonra da impara­torluğun bir çok yerini gezer ve gördüklerin kaleme alır. Evli­ya Çelebi, 1640 yılından başlayarak önce Bursa, İzmit ardın­dan Trabzon ve Kırım’a gider. Evliya Çelebi’nin gezip dolaştığı ve hakkında bilgi top­ladığı belli başlı yerler şöyledir: İstanbul, Bursa, İzmit, Trabzon, Tokat, Erzurum, Van baş­ta olmak üzere bütün Doğu Anadolu; Üsküdar’dan Şam’a kadar bütün şehir ve kasabalarıyla Güneydoğu Anadolu bölgesi; Tiflis, Baku, Gürcistan, Kırım, Dağıstan, Çerkezistan, Kıpçak diyarı, Ejderhan havalisi; Bütün Ege kıyıları ve adaların birçoğu, Mora, Girit, Han­ya, Şumnu, Niğbolu, Silistre, Babadağı, Filibe, Sofya, Edirne, Çanakkale, Ozi, Gelibolu, Boğdan, Belgrad, Tameşvar, Vene­dik, Bosna, Karaorman, Üsküp, Selanik, Macaristan, Almanya, Avusturya, Lehistan, Arnavutluk, İspanya, Danimarka, Hollanda, Brandenburg ve Adriyatik sahilleri… Eserin aslı on cilttir. İstanbul kütüphanelerinde beş ayrı yazma nüshası vardır. Dünya seyahat edebiyatında, bu kadar geniş bir sahayı ihtiva eden ikinci bir eser yoktur. Evliya Çelebi son derece dikkatli bir seyyahtır. O, gezdi­ği yerlerin tarihini, coğrafyasını, iklim ve tabiatını, sanat eser­lerini, insanlarını, insanlarının giyiniş, yaşayış, dil ve dinleri­ni, silahlarını, âdetlerini, tanınmış hususiyetlerini, yerleşme şekillerini, kısaca şahsi ve günlük hayattan, cemaat hayatına, manevi hayata kadar bütün unsurları eserine almıştır. Bu du­rum Seyahatname’nin dünyada eşine rastlanmayan bir zenginlikle önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır. Düşünceye ve daha çok göze hitap eden güçlü tasvirler, sıcak bir mizah, mü­balağa ve secilerle süslü üslubu onu farklı kılan unsurlardır.

Seyahatname’den Seçmeler

seyahatname

Viyana’da Bir Hastanın Ameliyatı

Viyana’da bir hastanın şakağına mermi girmişti. Doktor ve yardımcısı bu mermiyi çıkarmak için ameliyata başladılar. Ben de izin istedim ve sessizce onları izledim. Doktor öncelik­le hastanın alnının ortasından başlamak üzere baştaki deriyi iki tarafa doğru soydu. Ardından başının yan tarafından bir delik açtı. Sonra bir demir parçasıyla kafatasını kaktırarak ayırdı. Kafatasının tam ortası keserin dişleri gibi birbirine geç­miş olduğu için tam ortadan ikiye bölündü. Ben hastaya da­ha yakından bakmak için yaklaştım, bu arada mendille ağzı­mı kapattım. Doktor bana niçin ağzını bu şekilde kapattın de­yince: “Belki hapşırırım ve hastaya zarar verebilirim.” deyin­ce doktor: “Sen doktor olmalıymışsın.” dedi. Ardından dok­tor kurşunu çıkardı, kurşunun yerini de bir süngerle temizle­di. Sonra da kemikleri eskisi gibi birleştirdi. Deriyi de kapattı. Ardından yüzlerce iri at karıncası getirdiler. Doktor karıncaları tek tek derinin bitiştiği yerlere yaklaştırıyordu. Karınca bu bi­tişen deriyi ısırır ısırmaz, doktor karıncayı belinden kesiyordu. Böylece deriyi baştan başa kapattılar. Birkaç hafta sonra adam iyileşti, karınca parçaları da kendiliğinden döküldü.

Erzurum’un Soğuğu

Halkın ağzında şöyle bir fıkra vardır: Bir dervişe “Nere­den geliyorsun?” demişler. O da “Kar rahmetinden geliyo­rum.” demiş. Bunun üzerine “O ne diyardır?” demişler. Der­viş “Soğuktan insana zulüm olan Erzurum’dur.” demiş. “Ora­da yaz olduğuna rast geldin mi?” demişler. Derviş “Vallahi 11 ay, 29 gün sakin oldum. Halk hep yaz gelecek dedi. Ben göremedim.” demiş. Bir diğer fıkra da şudur: Kedinin biri kara kışta bir dam­dan diğer dama sıçrarken havada donup kalmış. Sekiz ay sonra don çözülünce miyavlayarak yere düşmüş. Gerçekten de bir adamın eli yaş iken bir demir parçasına yapışsa derhâl donar. Elini demirden koparmak ihtimali ol­maz. Ancak bir miktar derisi yüzülerek demirden kurtulabilir.

İstanbul Hastaneleri’nden Fatih Hastanesi

70 oda, 80 kubbe ve 200 memuru vardır. İpek altın işle­meli, bürümcük gecelikleri vardır. Birisi hasta olsa hastaneye götürüp ona bakarlar ve ilaç verirler. Günde iki defa türlü türlü güzel yemekler verilir. Vakıf kuralları öylesine sağlamdır ki şöyle denilmiştir: “Eğer mutfakta keklik, turaç ve sülün kuş­larının eti bulunmazsa bülbül, serçe ve güvercin pişirilip has­talara bol bol verilsin.” diye yazılıdır. Hastanelerde, akıl has­talarının hastalıklarının geçmesi için müzikçiler ve okuyucular tayin edilmiştir.

İstanbul’daki Marifet Sahibi Üstadlar

Hezarfen Ahmed Çelebi

Önce Ok Meydanı’nın minberi üzerinde, rüzgârın sert ol­duğu sırada kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere havada uça­rak talim etmiştir. Sonra Murad Han, Sarayburnu’ndaki Sinan Paşa Köşkü’nde boğazı seyrederken Galata Kulesi’nin ta tepe­sinden lodos rüzgârıyla uçarak Üsküdar’a kadar uçabilmiştir.

Lagarı Hasan Çelebi ve Bir Nükte

Murad Han’ın kızı dünyaya geldiği gece kurban keserek bayram ettiler. Bu Lagarı, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişek yaptı. Sarayburnu’nda hünkârın huzurunda fi­şeğe bindi. Çırakları fişeği ateşlediler.

Lagarı: Padişahım Allah’a ısmarladık! İsa Peygamberle konuşmaya gidiyorum, diyerek göğe yükseldi. Yanında olan fişekleri ateşleyip deniz yüzünü aydınlattı. En yukarı çıkıp da barutu bitince kartal kanatlarını açıp denize indi. Oradan yüzerek padişahın huzuruna geldi ve: “Padişahım İsa Pey­gamber size selam söyledi.” diye şakaya başladı.

İstanbul Beyanındadır

Bu şehri Hazret-i Süleyman’ın kurduğu söylenir. Ayrıca Türklerin bu şehri almaları yüce Kur’an’daki “Kutlu Belde” tamlamasıyla anlatılır. Sözün kısası Türk gümbürtüsü, Türk görkemi, Türk vel­velesi, Türk debdebesi ve Türk’ün zaferi olan bu beldenin yeryüzünde bir benzeri yoktur. Yunan ve öteki tarihçelerin İstanbul’un kuruluşunda söz birliği ettikleri hikâye şöyledir. Hazret-i Peygamber’in doğumundan 1600 yıl önce Haz­ret-i Süleyman, insanlara, cirilere, kuşlara, vahşi hayvanlara ve rüzgâra hükmederken, bir padişah ona isyan etti. Hazret-i Süleyman bu padişahın ülkesine varıp, onu tutsak etti. Ancak bu padişahın periler kadar güzel bir kızı vardı. Dul olan Süleyman, Nebi Padişah’ın kızıyla evlenince onu Rum il­lerine getirdi. Kız, şeytanın aldatmasıyla durmadan ağlamak­ta idi. Süleyman Peygamber eşinin ağlamasının ve kederinin nedenini sorunca: “Ya Eminallah! Dilerim ki benim için bura­da büyük bir saray yaptırırsın, ben de geri kalan ömrümü orada daima ibadetle geçiririm.” diyerek ricada bulundu. Hazret-i Süleyman uzun araştırmalardan sonra İstanbul top­rağına geldi. Şimdi Hünkâr Bahçesi denilen Sarayburnu’na gelip orada otağını kurdu, bir gecede su ve havasının güzel­liğine vuruldu. Orada da büyük bir saray ve rengarenk bah­çeler içinde köşkler yaptırdı. Daha sonra da İstanbul için şöyle bir duada bulundu: “Bu şehir cihan yıkılıncaya değin bakımlı ve onarımh kalsın.”

İstanbul’un Adlarım Söyler:

İstanbul’un ilk yapısı Makdonye adını taşır. Andan Yanko binayı inşa ettiği için Yankovice dediler. Sonra İskender tekrar kurduğundan bu kez adı Aleksandri oldu. Ondan sonra da bir zaman Pozant dediler, bir zaman da Zondovina, Yağfuriye dediler. Dokuzuncu kez Kostantin yaptırdığı için Yunan di­linde Pozantiyum ya da Kostantiniye dediler. Nemçeliler Kos-tantinopol derler. Rus dilinde ise Terkuriye derler. Buna göre Grekler Grandoza, Macarlar Zendovar, Lehliler Kanatorya, Çekler Albanar, İskoçlar Herakliyan, Felemenkliler Astagania, İspanyollar Agrandoza, Portekizler Kostia, Araplar Kostantini­ye, İranlılar Kayser-i Rum-i Zemin, Hintliler Taht-i Rum, Mo­ğollar Çarğrad, Tatarlar ve Sakalibe ile Âl-i Osman’da yani Türkler de ise adı İslambol’dur. Türk’ün görkemi diye âleme ün salmıştır. Allah onu koruya!

(Bilgiler; edebiyatsayfasi.com’dan alıntıdır)

Seyahatname’nin ciltleri

Evliya Çelebi’nin yapmış olduğu seyahatlerine dair bıraktığı 10 ciltlik Seyahatname’nin ciltleri şu gezilerden oluşmaktadır.

1. Cilt: İstanbul ve civarı

2. Cilt: Nisan 1640’ta yaptığı Amasya, Ünye, Batum, Trabzon, Samsun, Kafkasya, Girit seferi, 1645’te Erzurum, Azerbaycan ve Gürcistan.

3. Cilt: Şam – Suriye, Filistin – Urmiye, Sivas, El-Cezire, Ermenistan, Rumeli, (Bulgaristan ve Dobruca)

4. Cilt: Van, Tebriz, Bağdat, Basra seyahati.

5. Cilt: Van, Basra seyahatinin sonu, Oçakov seyahati, Rakoçzi’ye karşı sefer, Rusya seferi, Anadolu asilerine karşı hareket, Çanakkale yolu ile Bursa’ya avdet, Boğdan’a gidiş, Transilvanya seyahati, Bosna’ya gidiş, Dalmaçya seferi, Sofya’ya avdet.

6. Cilt: Transilvanya seferi, Arnavutluk’a gidiş, İstanbul’a avdet. Macar seferi, Uyvar’ın muhasarası, müellifin 40.000 Tatarla, Avusturya, Almanya, Flemenk’e ve Baltık Denizi’ne kadar gitmesi. Uyvar’ın zaptı, Belgrad’a avdet. Hersek’e gönderilmesi, Ragusa seyahati, Karadağ seferi, Kanije seferi ve Kanizsa-Hırvat memleketi.

7. Cilt: Avusturya, Kırım, Dağıstan, Deşt-i Kıpçak, Esterhan.

8. Cilt: Kırım, Girit, Selanik, Rumeli.

9. Cilt: Kütahya, Afyon, Manisa, İzmir, Sakız Adası, Kuşadası, Aydın, Tire, Denizli, Muğla, Bodrum, Ege Adaları, Isparta, Antalya, Alanya, Karaman, Silifke, Tarsus, Adana, Maraş, Antep, Kilis, Halep, Lazkiye, Şam, Beyrut, Sayda, Safed, Nablus, Kudüs, Medine, Mekke ve civar yerlerin seyahatleri bulunmaktadır.

10. Cilt: Mısır.

Figen Karaaslan Seyyahça © Haziran 2011

Kendim için modern bir Seyyah Kadın gezgin diyebilirim. Yaşamın, bir yol ve yolculuk olduğuna inanıyorum. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğüm için seviyorum. Bu sebeple de, fırsat buldukça, bir seyyah gibi geziyorum ve yolculuk yapıyorum. Yaşamın, paylaştıkça zenginleştiğine ve anlamlandığına inandığım için de; gördüklerimi ve yaşadıklarımı Seyyahça’da yazarak, paylaşıyorum. Yaşam yolunda yolculuk ederken; 2014 yılında, Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli bir kitap yazdım ve yayınlattım. Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Yakın Doğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunuyum. 10 yıldan fazla reklam-metin yazarlığı, editörlük ve içerik editörlüğü yaptığım profesyonel meslek hayatıma; editörlük, kurumsal iletişim ve dijital pazarlama ile devam ediyorum.

4 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.