Genel

Seyyahça’da Neden Türkiye’yi Pek Tanıtmıyorum?

Gezmek güzel. Yeni yerler görmek ve keşfetmek gerçekten çok güzel. Bir süredir aklımda olan ve yazmayı planladığım bu yazıyı, hayatımdaki bazı konular ile uğraşmak zorunda kaldığım için erteledim durdum ancak artık yazmak istiyorum.

Seyyahça gezilerim sırasında bazen insanlar bana soruyor, ‘Neden daha çok yurt dışını geziyorsun ve yurt dışını tanıtıyorsun? Oysa ülkemizin çok güzel doğal güzellikleri var.’

Evet, doğru! Ülkemiz mevsim, iklim, coğrafya, yemek, kültür olarak birçok güzelliğe ve zenginliğe sahip. Ülkemiz güzel olmasına güzel de, biz bu güzelliklerin ne kadar farkındayız? Ve ne kadar değerini biliyoruz? Onu da biraz sorgulamak lazım diye düşünüyorum.

Farkında olmadığın ve değerini bilmediğin her şey ister istemez elinden gider; bu da bir gerçek, hayatın gerçeği!

Kendi coğrafik güzelliklerimizin çok farkında olan ve ne yazık ki kıymetini bilen bir toplum olamadık. Çoğunluk bu bilinçte değil. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz elbette. Takdir de çabaya bağlıdır tabii…

Türkiye’deki Gezginler

Ülkemizde gezmeye, yollara gönül vermiş insanları bilinçlendirmeye ve bilgilendirmeye çalışan, bu yönde deneyimlerini blog sayfalarında yazan ve paylaşan değerli gezginlerimiz var.

‘Peki sen neden geziyorsun? Neden gezgin oldun?’ derseniz daha önce birçok Seyyahça röportajımda, gezgin olarak duruşumu ve düşüncelerimi detaylı şekilde ifade etmiştim. Ama olsun, yeri gelmişken ben yine de özet geçeyim. Ben üniversitede hem seyahat işletmeciliği okumuş, hem turizm eğitimi almış, hatta bu alanda bir süre çalışmış biriyim. Yolculuk yapmak ve yeni yerler keşfetmek benim için her zaman keyifli oldu.

2’nci üniversitemi de iletişim fakültesinde okuduktan sonra, reklam metin yazarlığı, editörlük, pazarlama ve marka uzmanlığı ile mesleki kariyerime, profesyonel olarak devam ettim. Seyyahça ile eğitim, hobi ve deneyimlerimi tek bir alanda birleştirmiş oldum. Böylece seyahat etmek isteyen insanlara blog saygfam ve deneyimlerim aracılığıyla yardımcı olmak istedim. Özellikle kadın gezginlere korkularından arınıp, yüreklerinin götürdüğü yere korkusuzca gitmeleri için örnek olmak ve onları cesaretlendirmek istedim. İstedim ki kadınlarımız korkularından sıyrılıp, yollarda özgürce kendilerini bulsunlar. Kadınların özgürlüklerini ve kendilerine olan güven lerini kazanmaları için yalnız gezgin bir kadın olarak, elimden geldiğince onlara örnek olmaya çalışıyorum.

Bir de yapmak isteyip de, pasaport, vize, yabancı dil, korkular ve diğer bahaneler ve deneyimsizlik nedeniyle yola çıkamayan herkesle deneyimlerimi paylaşmak istedim.

Türkiye’de Son Dönem Gezgin Trendi

‘İnstagram Gezginleri ve İnstagram Gezileri’

Ancak gezmeye ve gezginliğe rağbet edildiğini gören, amacı gezmek ve insanları bilgilendirmekten çok popüler olmaya çalışan, bunu sadece sosyal medyada beğeni (like) almak için yapan, olaya yüzeysel bakan sosyal medya gezginleri de çıktı sonradan. Bu, olayı farklı bir boyuta taşıyor. Şimdiye kadar çok tasvip etmesem de, ‘Banane, ne yaparlarsa yapsınlar.’ diyordum, ta ki ‘Salda Gölü’ olayına kadar.

‘İnstagram gezginleri’ adını verdiğim bu kesimin tek derdi; takipçi sayısını, kendi bilinirliğini artırmak ve bu sayede gezilerine sponsor bulmaya çalışmak, böylece daha fazla gezmek ve daha fazla takipçiye ulaşmak. Bunun dışında bir vizyonları ve misyonları pek yok.

İnstagram gezginleri sponsorlarla gezip, gittiği yerlerden çok, kendi süslü ve havalı fotoğraflarını çekip, ‘burası çok güzel, ben geldim daha da güzel oldu’ kafasıyla, havalı fotoğraflar ve süslü cümleler ile insanların iştahını kabartıyor. Bunu gören diğer kişiler, ‘benim neyim eksik?’ düşüncesi ve hızla tüketilen popüler kültür dürtüsü ile oralara gidiyor yine aynı şekilde artistik fotoğrafları instagramda, süslü kelimler ile birleştirip paylaşıyor. Sonra bir bakıyorsunuz yüzlerce kişi boy göstermek ve fotoğraf çektirmek için oraya koşmuş. İnstagram gezginleri mekanın ve yerin fotoğraflarından çok, kendilerinin havalı fotoğraflarını, kışkırtıcı ve özendirici cümleler ile allayıp pullayıp paylaşıyor. Bir bakmışsınız orası, kendi halinde doğal bir yerken bir anda popüler bir mekan haline gelmiş. Aynı Salda Gölü’nde olduğu gibi!

‘Popüler olsun, ne var ki bunda?’ diyenler de olabilir. Eskiden ben de öyle düşünüyordum ama sonradan gördüm ve iyice anladım ki; insanlar bir yerleri keşfediyor, popüler hale getiriyor sonra orayı hem fiziksel hem de ruhsal olarak tüketiyor, bozuyor sonra da başka bir yere yöneliyor.

Türkiye’deki güzellikleri, ‘ne güzel yer, herkes faydalansın…’ gözüyle yaşayamıyoruz ne yazık ki. ‘Benim olsun, ben sahip olayım, ben kazanayım’ kafasıyla hareket ediyoruz, sonra Bodrum’daki lahmacunlar 100 lira, Alaçatı’daki plajlara giriş 150 lira oluyor.

Uzungöl’den Sonra Şimdi de Sıra Salda Gölü’nde!

Bir sürü insan, sosyal medyada paylaşıldıkça daha da popülerleşen Salda Gölü’ne gitti. İnsanlar, ‘Ay burası şöyle güzel böyle güzel, bakın ben de burada daha güzelim. Sanki Maldivlerdeyim. Ay böyle cennetteyim sanki’ diyerek abarttı da abarttı. Sessiz sedasız varlığını sürdüren Salda Gölü’nü aşırı bir şekilde gündeme getirdiler, herkesin gözüne soktular. Tek derdi para kazanmak olan kişilerin dikkatini çektiler. Ve sonunda birilerinin iştahı kabardı, gözü açıldı ‘haydi buraya tesis kuralım, restoran yapalım dedi. Tıpkı bir zamanlar Uzungöl’e yapıldığı gibi…

Bir zamanların popüler yeri olan Uzungöl; bir sürü işletme yapıldığı, doğa tahrip edildiği için eski doğallığını ve güzelliğini hızla kaybediyor. Şimdi sıra Salda Gölü’nde! Bura da bozulduktan sonra yüzüne bakmayacaklar ve kendilerine, tüketecek yeni yerler bulacaklar. Bu yüzden Türkiye’de bir yere gidip de, güzelliklerini sosyal medyada insanlar ile paylaşmaya korkuyorum!

Bizler Dünyanın Sahibi Değiliz Sadece Misafiriz

Biz dünyanın ve doğanın sahibi değil, sadece misafiriyiz bunu unutmayalım. Güzellikleri görüp, zarar vermeden yaşayıp bir sonraki nesle olduğu gibi aktarmakla sorumluyuz. Ülke turizminin devam etmesi hatta gelişmesi ancak bu güzellikleri belirli bir zümrenin tekeline sokmadan, herkesin hizmetine ve uygun fiyatlarla, belirli standartlarda sunarak ve bu güzellikleri koruyarak mümkün olur. Yoksa insanlarımız, ‘acaba Yunanistan’da ne buluyorlar, oysa bize çok benziyorlar, anlamıyorum…’ demeye devam eder. İnsanların Yunanistan’da ne bulduklarını bir anlasan, algılayabilsen zaten ülke turizmi böyle olmaz diyeceğim de, neyse bu da başka bir yazının konusu olsun.

Sevgili sosyal medya gezginleri, lütfen ama lütfen bir yerlere gittğinizde oraları abartılı bir şekilde övüp de, insanların iştahını kabartmayın. Gerçekçi olun. Her yerin kendine göre artı ve eksi özellikleri var. Gittiğiniz yerlerin güzellikleri kadar geliştirilebilecek, eksik yanlarını da belirtin. Evet işte, belirttiğim bu nedenlerle, Türkiye’deki güzellikleri yazmaya ve paylaşmaya çekiniyorum.

Ülkemizdeki güzelliklerin farkında olsak, doğal ve tarihi zenginliklerimizin değerini bilsek ve değerlerimizi el birliğiyle koruyabilsek, biz de korkmadan başına bir iş gelmeden bunları paylaşabilsek keşke, ne güzel olur.

Figen Karaaslan- Seyyahça 2019

Kendim için modern bir Seyyah Kadın gezgin diyebilirim. Yaşamın, bir yol ve yolculuk olduğuna inanıyorum. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğüm için seviyorum. Bu sebeple de, fırsat buldukça, bir seyyah gibi geziyorum ve yolculuk yapıyorum. Yaşamın, paylaştıkça zenginleştiğine ve anlamlandığına inandığım için de; gördüklerimi ve yaşadıklarımı Seyyahça’da yazarak, paylaşıyorum. Yaşam yolunda yolculuk ederken; 2014 yılında, Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli bir kitap yazdım ve yayınlattım. Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Yakın Doğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunuyum. 10 yıldan fazla reklam-metin yazarlığı, editörlük ve içerik editörlüğü yaptığım profesyonel meslek hayatıma; editörlük, kurumsal iletişim ve dijital pazarlama ile devam ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.